30 Ekim 2007 Salı

Müziğimiz Devrimcidir

Müziğimiz Devrimcidir
Daha önce yayınlanan "artık çağdaş halk müziği demiyoruz" adlı yazımızla, müziğimizle ilgili olarak başlattığımız tartışma birçok yönüyle hemen her sanat dalını da ilgilendirmektedir. Bu tartışma yaşamın bütün alanlarında burjuva ideolojisinin belirleyiciliğinde şekillenen kültürel yozlaşmaya ve bunun sanat alanındaki biçimlenişine karşı, devrimci ideolojinin hem teorik alanda, hem de pratikte kendini yeniden üreterek, ileriye doğru atılması ve ufkunu genişletmesinin bir sonucudur.

Devrimci savaş, sömürü ve zulüm düzenini bir bütün olarak karşısına alıp, onu halka insanlığa düşman olan nitelikleriyle mahkûm ederken, sömürüsüz, eşit, paylaşımcı bir toplumu hedefleyerek büyüyor. Bu savaşın hangi aşamalardan geçerek zafere ulaşacağı, Marksist-Leninist ideolojinin ülke koşullarında somutlanmasıyla ve yaşam içinde doğruluğunun sürekli kanıtlanmasıyla, her geçen gün çok daha geniş kesimler tarafından görülmektedir. Devrimci savaş, politik alanda kendine özgü biçimleriyle sürerken, onu şekillendiren teorik kavrayış, en ince ayrıntılarına kadar sürekli kendini yenileyerek gelişmektedir. Politik mücadele, diğer bütün mücadele biçimlerini de belirleyerek ilerlerken hukuktan spora, şehir planlanmasından ekonomiye, eğitimden kültür sanat yaşamına kadar yaşamın tüm alanlarında yeni olanı, bu günden yarına şekillendirmektedir.

Bu genel gelişim içinde, kültür sanat alanında burjuva ideolojisinin her türden yansımalarıyla mücadele etmek, devrimci sanatçıları neyi nasıl, neden yaptıklarını bugünkü mücadeleye bu alana nasıl katıldıklarını ve yarına neyi taşıyacaklarını devrimci tarzda kavramalarını ve bunu sürekli geliştirmelerini zorunlu kılıyor. 13 yıldır, bu bilinçle sürdürdüğümüz mücadelemizin her sürecinde misyonumuzun farkında olarak, sürekli tartışarak, halktan öğrenerek yarattığımız gelenek, devrimci mücadelenin gelişimine paralel olarak zenginleşiyor. Öte yandan çürümüş, köhnemiş burjuva düzeninin fiziki ve ideolojik saldırıları da yoğunlaşıyor. Bu saldırılar çoğu zaman açıktan düzen kurumlarından ve onların yanında saf tutanlardan gelmekle birlikte, kendilerini muhalif gören, "demokrat" olarak nitelendiren çevrelerce bu saldırılar daha sinsice, bilinçleri bulandıran, yozlaşmayı, çürümeyi meşrulaştıran tarzda güçlendiriyor. Yaşamın her alanında olduğu gibi müzikte de bu iki yönlü gelişme, birbirleriyle çatışarak sürüyor. Gelinen aşamada devrimci olan ile çürüyenin, yozlaşanın arasına kalın çizgiler çekmek ve her türlü belirsizliği ortadan kaldırmak, hem bu gelişimin doğal sonucu, hem de kaçınılmaz bir görev olarak ortaya çıkıyor.

Bu, durum bizler için ne beklenmedik bir durumdur ne de yeni bir gelişmedir. "Çağdaş Halk Müziği" adıyla başlayarak bu günlere getirdiğimiz müziğimizle ilgili olarak ortaya koyduğumuz devrimci bakış açısı, süreç içinde sürekli gelişip zenginleşirken, öngörülerimizde bir bir gerçekleşmiştir. Bunlardan konuyla ilgili olan en önemlisi, Çağdaş Halk Müziği'nin devrimcilikle uzaktan yakından ilgisi olamayanlar tarafından giderek daha fazla yozlaştıracağı saptamasıydı. Yaptıkları müziği ifade ederlerken, Çağdaş Halk Müziği'ni içeriğinden, ideolojik temellerinden uzak, sadece teknik yönleriyle ele alarak, bu tekniği de eğip-bükerek kendi yozluklarına alet edenler müzik dünyasına doluştular.

Çağdaş olmakta müziğin çağdaşlığından ne anlaşılması gerektiği belirsizleştirildi. Oysa çağ, emperyalizm çağıdır. Ezilen halklar cephesinden baktığımızda ise ulusal kurtuluş mücadeleleri ve ploreter devrimler çağıdır.Ne "Yeni Dünya Düzeni" ne "globalleşme" demogojileri bu gerçeği değiştirebiliyor., tam tersine daha da yakıcı bir gerçek haline getiriyor. Çağdaşlığı, salt müzik aletlerinde çıkan notalara indirgeyerek, ceplerini doldurmanın etiketi olarak kullananların ne emperyalizm, ne halk, ne de devrim diye bir dertleri yoktur.

"Çağdaş" kavramı, içini kimin, nasıl doldurduğuna bağlı olarak, birbirleriyle asla uzlaşmayacak kutuplarda olanların aynı zeminde kendini ifade edebileceği bir kavram olarak belirsizleştirildi. Bugün de her türlü yozlaşmayı, yozlaştırmayı meşrulaştıran bir örtü olarak kullanılmaktadır. "Protest", "Özgün" vb. gibi ne çerçevesi ne de anlamı belli olamayan kavramlarla "piyasa" yapanlardan, müziğine "pop-arabesk" diyenlere kadar hemen herkes kendisine daha ciddi(!) bir isim ararken, Çağdaş Halk Müziği'ne sarıldılar. Velhasıl, ortalık "çağdaş"tan ve çağdaş halk müziği sanatçı(!)larından geçilmez oldu.

Devrimci çizgimizle mücadelemizi sürdürürken, her türlü belirsizliği ortadan kaldıracak temel bakış açımızı "Çağdaş Halk Müziğimiz devrimcidir" diyerek ortaya koymuştuk. Müziğimizin içeriğiyle ilgili olarak "Müziğimize özünü veren devrimci savaşım, ideoloji ve değerlerdir" demiştik. Bu doğrultuda mücadelemizi sürdürürken her alanda zulme karşı can bedeli, kan bedeli gelişen devrimci mücadelenin zenginliği müziğimizi de hiçbir kalıpla sınırlandıramayacak biçimde zenginleştirecekti. "Gelişen mücadele bizim müziğimizi de etkileyecektir" derken, bu gerçeği ifade etmiştik. Bu gün artık "Çağdaş Halk Müziği Demiyoruz!" başlıklı yazımızla kamuoyuna sunduğumuz tartışmanın özü, Grup yorum olarak yola çıkarken ortaya koyduğumuz bu temel belirlemelerin doğal sonucudur. İki yıldır sürdürdüğümüz tartışmalar ve değerlendirmelerle gelinen noktada müziğimizi "devrimci müzik" olarak adlandırabiliyoruz.

Devrimci Müziğimiz, mahallelerden işyerlerine, okullardan meydanlara, hapishanelerden dağlara uzanan bir türküye kan veren, can verenlerin müziğidir. Onbinler olup kortejlerde, en açık haliyle devrimin meşruluğunu haykıranların müziğidir. Devrim umudu devrimci halk kitlelerinin omuzlarında yeni değerler yaratarak büyürken, müziğimizde yeni değerleri kucaklayarak bu gelişmeyi yaşıyor, her türden burjuva, küçük burjuva yoz, çarpık anlayışla arasına kalın çizgiler çekerek devrimci gelişmeyi kimliğine daha açık ve zengin biçimde işliyor.

Devrimci müziğimiz, geçmişten bugüne yaşamda, üretimde ortaya koyduğumuz pratiğin bir sonucu olmakla birlikte, bu günden yarına yaşamımızla ve müziğimizle mücadelenin bizlere yüklediği devrimci sorumluluğun da bir ifadesidir. Tekniği ve yenilikçiliği, yaratıcılığı ve estetik ölçütleriyle müziğimizi kavganın hizmetine sunmanın sorumluluğunu ifade eder. Kavganın bir parçası olmak, bizlere yalnızca ürünlerimize esin kaynağı olmakla kalmayıp, aynı zamanda devrimci üretimin en önemli unsuru olan kolektif üretimi gerçekleştirme sorumluluğunu yükler.

Devrim asıl olarak politik-askeri bir savaş olmakla birlikte, bu savaş, yaşamın bütün alanlarında burjuvaziye karşı elde edilecek irili-ufaklı zaferlerin toplamıyla kazanılacaktır. Devrimci müziğimizle bu kavganın sesi olmayı sürdürecek, binlerce ağızdan yankılanan türkülerimiz, marşlarımız, destanlarımızla yeni yeni zaferlere yürüyeceğiz.
2004.10.26

Hiç yorum yok: